20 Mayıs 2013 Pazartesi

Bir kere gel..


Dışarı çıktığımda el ele tutuşan sevgililer görüyorum. Biz de böyle olabilirdik diyorum kendi kendime. Başkalarını kıskandırabilirdik, birbirimize verdiğimiz sevgilerimizle. Gitmeseydin diyorum. Bırakmasaydın beni. Terk edip arkana bile bakmadan gitmeseydin. Kıskanıyorum onları. Tahmin edemeyeceğin kadar çok kıskanıyorum. Biz de mutlu olabilirdik diyorum. Tek sözünle daha da çok sevdirebilirdin kendini bana. diyorum. Dışarı çıkmıyorum artık, biliyor musun? Bilmiyorsun. Nedenini söyleyeyim mi? Çünkü bizim oturamadığımız yerlerde şuanda başkaları oturuyor. Çünkü bizim yapamadıklarımızı, şuanda başkaları yapıyor. Çünkü başkaları fısıldıyor sevgililerinin kulağına, ''Seni seviyorum, beni hiç bırakma.'' sözcüklerini, bizim eskiden gittiğimiz yerde. Senin de bana aynı sözcükleri söylediğin yerde. Sözler veriyorlar birbirlerine, seni hiç bırakmayacağım diye. Bizim de birbirimize verdiğimiz sözler gibi. Sarılıyorlar birbirlerine, hiç ayrılmayacakmışçasına. Bizim yaptığımız gibi. Erkek elini tutuyor kızın, gözlerine bakıp bir buse konduruyor yanağına. Kız utanıyor. Seni seviyorum diye fısıldıyor ikisi birden birbirlerinin kulağına. Sonra bizim eskiden oturduğumuz o banktan kalkıp yavaşça uzaklaşıyorlar, el ele. Bakışlarından anladım, seviyorlar birbirlerini. Nereden mi biliyorum bunları? Ben dışarı çıkmıyorum, sadece hep buluştuğumuz o yerin karşısında bir yere oturup, saatlerce seni bekliyorum. Belki dönersin diye, küçücük bir umut kırıntısı ile. Tek gittiğim yer orası beni bıraktığından beri. Sen de gelsene bir kere.  Yanında hiç kimse olmadan. Yalnız başına gel. Beni hatırla. Yanına geleceğim. Bir kere gelsene.



Dönmesin geri.


Sana ne derse desin, bu sefer olmaz diyeceksin. Bir kere bırakıp gittin, bir daha gidersin, senin için çok kolay gitmek diyeceksin. Kabul etmeyeceksin bir daha onu, canın ne kadar yansa da. Ne kadar çok acısa da kalbin, geri dönmesine izin vermeyeceksin bu defa. Gecelerce ağlayacaksın yine. Özleyeceksin. Çok özleyeceksin ama geri gelmesine izin vermeyeceksin. Aklın doğru olanı yaptığını söyleyecek, kalbin bırak gelsin diyecek. Kalbini dinledin de ne oldu sanki? Daha çok onsuz geceler olacak. Saatin tik-tak seslerini duyacak kadar yalnız olacaksın ama pişmanlık duymayacaksın. Geri gelmesine izin vermediğin için, gidemeyecek bu sefer. Geri gelmesine izin vermediğin için, artık o kadar çok acı çektiremeyecek sana. Geri gelmesine izin verseydin, yine gidecekti. Daha çok anılarınız olacaktı, daha çok acıtacaktı. Baktığın her yerde onu görecektin. Ona benzeyen birini görünce bir umut koşup yüzüne bakacaktın. Onun yokluğu daha çok acıtacaktı bu sefer. Daha çok isteyecektin gelmesini. Hayallerinizi hatırlayacaktın, daha çok ağlayacaktın. Keşke gelmesine izin vermeseydim diyecektin, geç olacaktı. Çok geç olacaktı. Hayatını alacaktı senden. Kalbini de çalacaktı. Artık sadece gecelerini değil, gündüzlerini de alacaktı senden. O yüzden izin verme, dönmesin geri. Geri dönüp tekrar giderse daha çok acır kalbin. Kalbinin acısı bir yana, bir de pişmanlık eklenir yanına. Anılar da acıtır. Daha çok gözyaşı, daha çok anı, daha çok acı, daha çok kırgınlık, daha çok pişmanlık... Daha az sevinç, daha az mutluluk, daha az gülümseme olacak hayatında eğer dönmesine izin verirsen. Bırak gitsin, dönmesin geri.

                                   

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Nefret etmekten nefret ettim

Seni sevmekten nefret ettim ben. Seni görmekten, sevdiğin ve sevmediğin her şeyi bilmekten, seni unutamamaktan, her gece yatağa yattığımda aklıma ilk senin hayalinin gelmesinden, birlikte olduğumuzu hayal etmekten nefret ettim. Nefret etmekten yoruldum. Yanında olamamaktan öylesine nefret ettim ki... Sana sahip olamamak o kadar yaktı ki canımı... O kadar acıdı ki kalbim seni her gördüğümde, anlatamam.
Kendimden nefret ettim ben. Senden nefret etmemek için. Sahip olduğum her şeyden vazgeçtim ben, senden vazgeçmemek için ama sen benden vazgeçtin. İşte bu durumdan nefret ettim ben. Her şeyden o kadar çok nefret ettim ki, yaşamak istemediğim günlerim oldu. Yaptığım her şeyin saçma olduğunu bilmeme rağmen, o kadar çok şey yaptım ki senden nefret etmemek için ben... Olmadı. Senden de nefret ettim en sonunda. Ve ne oldu biliyor musun?

Nefret etmekten nefret ettim ben ilk defa.

Ağlamadığınız kadar kaybedersiniz..

Ağlamadığınız kadar kaybedersiniz şu hayatta. Güçlüyüm ben dersiniz. Güçlüler ağlamaz dersiniz ve her şeyi içinize atarsınız. En çok üzülen siz olursunuz bu hayatta ama ağlayamazsınız. Bir kere alıştınız mı gözyaşlarınızı içinize akıtmaya, bir daha asla ağlayamazsınız. O kadar çok üzülürsünüz ki, üzüntüden ne yaptığınızı bilemez olursunuz. O kadar çok yanar ki canınız, o kadar çok acır ki kalbiniz, hiçbir şeye gülemez olursunuz. Ağlamazsınız ama ağlamadığınız kadar kaybedersiniz şu hayatta.
Hayatınızda olan hiçbir şeye tepki vermezsiniz. Yaşamak haram olur size. Her gün farklı bir role bürünürsünüz. Duygularınızı kimse bilemez böylece. Çünkü siz duygularınızı saklamakta o kadar ustasınız ki.. Siz şu hayatta o kadar güçlüsünüz ki kimse yıkamaz sizi. Öyle sanıyorsunuz değil mi? Ağlamamayı güçlülük sanıyorsunuz.
Oysa ki hayat her seferinde güçlülerle uğraşır. Ağlamadığınız kadar kaybedersiniz şu hayatta. Ve bir gün kaybedecek hiçbir şeyinizin kalmadığını öğrenirsiniz.

12 Mayıs 2013 Pazar

Bekleme...

Her şey yaralayacak seni. Baktığın herkeste onu göreceksin mesela, canın yanacak. Her gece senin yaptığın gibi, onun da yatmadan önce seni düşündüğünü hayal edeceksin. Hayaller acıtır, bunu anlayacaksın. Hayal kurmak zayıflıktır, olmuyorsa olmuyordur diyeceksin ki bu dediğine kendin bile inanmayacaksın. Hüzünlü şarkılar dinleyeceksin. Hep gittiğiniz o yerlere gidip saatlerce oturup onun gelmesini bekleyeceksin. Beklemek artık yıpratacak seni. Çünkü o gittikten sonra sen hep bekledin. Gelmesini bekledin, mesaj atmasını bekledin, yanlışlıkla da olsa bir kez bile aramasını bekledin. Yolda herhangi bir yerde karşılaştığınızda, gözlerinin içine pişman olmuş gibi bakmasını bekledin. Eğer gözlerinin içine pişmanmış gibi baksaydı, bir saniye bile vakit kaybetmeden koşar atlardın boynuna çünkü. Yeniden beraber olmayı bekledin. Seni sevmesini bekledin. Sen bekledin de bekledin. Sonucu ne oldu peki? KOCA BİR HİÇ. Şimdi sana tavsiyem; artık bekleme. Zor olacak biliyorum ama onu unutmayı dene. Kalbinden söküp atmayı dene. Çünkü sen onu beklersen kalbindeki o boşluk hiçbir zaman kapanmayacak.

Hayat işte...

Şu hayatta sevdiklerin de olacak, sevmediklerin de. Uğruna öleceğin kişiler de olacak, ne olursa olsun kılını kıpırdatmak istemediklerin de. Sahip oldukların da olacak, olamadıkların da. Hayatını güzelleştirenler, yaşama sevincin olan kişiler de olacak, hayatını çirkinleştirenler de. Her gün görmek istediklerin uzaktayken, hiçbir zaman karşılaşmak istemediklerin hep en yakınında olacak. Sana acı veren her şey seni olgunlaştıracak. Hayatı öğretecek sana. Yaşamayı öğreneceksin. Öğreneceksin ama öğrenirken kalbin çok yara alacak. Yeri geldiğinde kanayacak. Kimi zaman oturup ağlatacak seni yaşadıkların, kimi zaman da iyi ki olmuş, dostum dediğim uğruna ölümü göze aldığım insanların ne olduğunu anlamış oldum diyeceksin. Sonra güçleneceksin. Etrafındaki o kaç yüze sahip olduğunu bilmediğin insanların hepsi için farklı bir yüze sahip olacaksın. İçin acısa bile herkesin yanında, her şeye gülümsemeyi öğreneceksin. Ne kadar ağlamak istesen de insanların yanında ağlayamayacaksın artık. Kimseyle hiçbir sırrını paylaşmayacaksın. Çünkü anlayacaksın, kimseye güvenilmez. Herkes kendi çıkarkarını düşünür ve ona göre hareket eder. Hayatta hep seçimlere zorlanacaksın. Kimseyi düşünmeyip, kendin için en iyi olanını seç. Çünkü herkes böyle yapıyor.